Bakkal Adil Karaduman
Eskiler anlatırlar meşhur Erzin çarşısını ve Erzin Esnafını.
Yokluktan neleri var ettiklerini, sürdürdükleri mütevazı yaşamı, dayanışmalarını, birbirlerine yaptıkları şakaları...
İlk sayımızda(Gazete Erzin - Eylül 2013) Adil Karaduman'ı sayfalarımıza konuk ettik.
NEREDE O ESKİ GÜNLER
Adil Karaduman Erzin'in eski ve köklü esnaflarından. Sohbet için iki gün önceden Adil ağabeyi aradık, yayladaymış. Ekibimizle yola çıktık. Sisli bir havada Adil ağabeyin yayla evine konuk olduk. Sıcak bir merhabalaşmanın ardından sohbete başladık. İlerleyen bölümünde de göreceksiniz, biz sayfanın formatına göre sondan hazırlamıştık ama Adil ağabey sağ olsun, soluksuz anlatmaya başladı.
Gazete Erzin: Adil abi, ailenizin Erzin'e nereden geldiğini, ne zaman yerleştiğini biliyor musunuz?
Adil Karaduman: Ben 72 yaşındayım ve kendimi bildim bileli Erzin’deyiz. Babamdan daha öncesini bilmiyoruz. Dedemin Azizlide imamlık yaptığı söylenir.
GE:Azizli derken?
AK: Biz babamdan öncesini öğrenemiyoruz. Nedim abim çok uğraştı geçmişimizi öğrenmek için. Ceyhan’ın güneyinde Azizli köyü var orada dedemin mezarının olduğunu öğrendik. Babam, dedemin mezarını bulmak için Ceyhan'a gitmişti, ağlayarak döndü. Ne oldu? Dedik. Babam: “Ben o zaman çocuktum, 10 yaşlanında falandım, baban öldü dediler, beni bindirdiler bir hayvana, gittik defnettik. Ne bileyim çocuktum o zaman. İki, üç taş ile çevirdiler, mezarı burası dediler. Biraz büyüyünce arayıp bulamamıştım. Şimdi de bulamadım." Yani bizim bilgimiz oraya kadar. Ondan gerisini bilmiyoruz. Babam 90'ına yakın öldü, 5 erkek 5 kız kardeştik biz.
GE: Peki, babanıza Berber Ökkeş derler. Mesleği mi berberlikti, yoksa lakabı mı?
AK: 1941 doğumluyum. İlkokulu bitirdik. İlkokulda hocalarımız: Kötüuş Remzi Karakayalı, Sait Öktem, Mehmet Emiroğlu. Biz bunların elinde büyüdük. Çocukluğumuz normal geçti, biraz büyüyünce çarşı adamı olduk.
GE: Çarşı demişken, senin çarşı hikâyen nasıl başladı abi?
AK: Babam esnaftı. Ziya ağabeyim vardı İstanbul'da hakim. Nedim ağabeyim, Mehmet ağabeyim kısacası hep beraber çalışırdık. İlkokul dörtten itibaren dükkâna gitmeye başladım. Esnafları sayarsak, biz vardık, Mehmet Akıl vardı, manav Kel Hasan (Hasan Sontur), onun oğlu Ziya abi (Sontur), namı değer Ellialtı (Ömer Güner). yanımızda Yemliha Aksoy vardı, terzi İsmail (Ertaç), Salim Aksoy, Apo Lütfi (Cansız), Apo Ali (Ali Cansız), ayakkabıcılık yapan Celal Terzioğlu vardı. Sivri Yusuf emmi (Yusuf Şimşek) vardı, jet berber (Hüseyin Erkul), Yusuf amcanin oğlu Ziya Şimşek, Mehmet Şimşek, Yörük Ali (Esen), berber Lütfi (Demir), tenekeci Kadir (Gündoğdu), dondurmacı Mahmut (Saygan), demirci Hösin (Atıcı) vardı, Morsu'nun lokantası vardı. Şişko Ayhan (Ayhan Aslankurt), Toybukoğlu, lokantacı canavar, İmam Ali, Nuru Çavuş, Sıtkı Maşa vardı. Foto Mehmet Gürses çok zeki bir adamdı, radyo tamir ederdi, Sarikâ, Aganın oğlu Ayhan (Ayhan Kunt), tatlıcı Gadir (Kadir Tıbıkoğlu). Nedim abim bir kaza geçirdi, kazadan sonra sinemanın yanında tuhafiye dükkanı açtı.
Biz babamla beraber kaldık. O zaman dükkân icarı verirdik, bir de belediyenin bir vergisi vardı onu verirdik. Hep beraber başladık böyle. Hem okuyorduk, okuldan çıkınca dükkâna geliyorduk. (Sohbetin bu bölümünde Adil ağabeyin eski dükkân komşusu, şimdi de yayla komşusu eski esnaflardan Nedim Akıl güzel bir sürpriz yaparak yanımıza geldi ve sohbetimize katıldı. Adil ağabey anlatmaya devam etti.
AK: -İşte bu da Nedim Akıl, o ve babası da Erzin'in en eski esnaflarındandır. Sonra Çerçi Memmet (Mehmet Ulu) vardı. Olanlar parmakla sayılacak kadar az kaldık.
Nedim Akıl: İsmail Ertaç, Lütfi Cansiz, Yemliha Aksoy. Nedim Karaduman. Bunlar hep aramızdan ayrıldı, çok az kaldık. Ben 1952'de altıncı ayın sonunda çarşıya geldim. Babam Mehmet Akıl bakkal dükkânı açtı. Saraç Memmet derlerdi.
GE: Sanırım sizin manifatura dükkânı vardı Nedim Bey?
NA: Şimdi manifatura dükkânımız var. Askere gittim geldim. 1965 yılına kadar bakkallık yaptık, ondan sonra manifaturacılığa başladık. Halen oğlumla birlikte devam ediyoruz.
AK: Arada belki unuttuklarım olabilir, demirci Sait Usta vardı, oğlu Yemliha Aksoy (Bakkal Amca) ile soğuk yernek dükkânları vardı. İsmail abiyle (Ertac) çok güzel anılarımız vardı. Daha neler neler? Anlatsam roman olur. O zaman E-5 karayolu yoktu. Kısık tan gelen yol vardi. Antakya'ya, İskenderun'a, Halep'e giden bütün arabalar Erzin'den geçerdi. Çok turist gelirdi o zamanlar. Oturur seyrederdik. Ayrıca Erzin'de bir hareket olurdu, ticaret olurdu, alışveriş olurdu. Ünal vardi (Sontur), Ziya abinin kardeşi. Şimdi Almanya'da. Onlar garsambaç(1) yapıp satarlardı. Dondurmacı Basri vardı, çok dondurma ve gazoz satardı turistlere. Elektrik te yoktu. Kalıplarla buzlar gelirdi.
NA: Elektrik 65'te geldi.
AK: Ayrıca Dörtyol'da askeriye vardi. Akşam oldu mu araziye giderken Erzin'den geçerlerdi. Ben dükkânda yalnızım. En az 10-15 askeri araç dükkânın karşısına dizilirdi. Askerler iner alışveriş başlardı. Ben kalabalıktan baş edemezdim. Ne aldım, ne verdim, zarar mı ettim, kar mı ettim bilemezdim. Askerin biri gelir benim yardımcım olurdu.
Babam bana dükkanı devrederken şunu söyledi: “Bu anahtarı al. Bu anahtar namustur. Besmele çekeceksin, öyle dükkâna gireceksin. Bu kalemi de al. Veresiye yazarken dosdoğru yazacaksın. Hiçbir zaman fazladan bir şey yazmayacaksın. Şu kaleme bak, eğer bununla yanlış birşey yazarsan, biri, birbuçuk veya ikiyi üç yazarsan bu kalem mahşerde dönecek ve gözüne saplanacak."
GE: Adil abi siz ne zaman dükkânın başına geçtiniz?
AK: Ben büyüdükten sonra gece dükkânda dururdum, Çoğu zaman sahura kadar beklerdim dükkâni. Davulcularla beraber elimizde löküs derdik, lüks lambası eve giderdik. Ortalık çamur, çamurun içinde Mahmutlu'ya giderdik. Ama normal zamanlarda sabah namazının ardından babam dükkânı açar, yatsı namazıyla birlikte kapatırdık. Babam bir müddet sonra dükkânı bana devretti ve devrederken şunu söyledi; "Bu anahtan al. Bu anahtar namustur. Besmele çekeceksin, öyle dükkâna gireceksin. Bu kalemi de al. Veresiye yazarken dosdoğru yazacaksın. Hiçbir zaman fazladan bir şey yazmayacaksın. Şu kaleme bak, (Bu hem bir tehdit hem bir nasihatti) eğer bununla yanlış birşey yazarsan, biri, birbuçuk veya ikiyi üç yazarsan bu kalem mahşerde dönecek ve gözüne saplanacak." Dedi. İnsan şeytana uyabilir ama babamın bu sözleri aklımdan hiç çıkmadı. Onun için ne ise onu yazardık. Neyse, askere gittim geldim, evlendim, iki kızım bir oğlum oldu. Oğlum Savaş şimdi Moskova'da. Erzin'i çok iyi takip eder internetten, Erzin'de ne olup bitiyorsa benden önce haberi oluyor. Belediyenin internetini açıyorlar, ne varsa öğreniyorlar.
GE: Sizin esnaflik zamanınızda bir dayanışma ortamı vardı. Şimdi ise banka kredileri gibi kolaylıklar var. Zorlandığımız şeyler olur muydu?
AK: Biz eskiden beri aşırı bir zorlanmaya, borçlanmaya gitmezdik. Kazancımız neyse alırdık, verirdik, gerekirse paylaşırdık. Hiç kimse de aldığı malın parasını ödememezlik etmezdi. Bir güven vardı. Enflasyon yoktu. Şimdi bir malı bu sene 1 liraya veresiye verirsin, seneye 2 lira olur. Bizim zamanımızda bu yoktu. Bundan dolayı bu sene veremediysen gelecek sene verirdin. Insanlar aldığı şeylerin karşılığını mutlaka öderdi. Dürüstlük vardı. Satışlarımız güzel olurdu, kazançlarımız helaldi. Defterine 100 liralık mal alınmışsa, 101 lira yazmazdı kimse. Aramızda sıkıştığımız zaman harikulade bir dayanışma olurdu. Pek fazla buna gerek te de kalmazdı. Herkes kendi kendine yeterdi. Esnaf arasında kıskançlık yoktu, herkes birbirine yardım ederdi. Babam malı Ceyhan'dan alırdı. Nedense o Ceyhan'ı severdi. Zaten iki tane araba vardı, biri Beyinoğlu'nun, Bir de Bedri'nin vardı. Bir de sizin vardı. (Nedim Akil'ı işaret ederek söylüyor) Sonra Osmaniye gelişti, Osmaniye'den maI almaya başladık.
GE: Sizin zamanınızda esnaflar arasında çok güzel ama bazen ağır şakalar yapılırmış. Anlatır mısınız?
Konu buraya gelince Adil abi kahkahayı bastı ve "Çok şey var, domuz getirtme olayı var, Yusuf emminin taş olayı var. Yusuf emmi çok şakacıydı ve hepimizin neşe kaynağı idi. Hele bir de deplek olayı var ki, isterseniz onu Nedim Bey anlatsın, o daha iyi biliyor."
DEPLEK OLAYI Ellialtı vardı bizim zamanımızda Tekel bayii (Ömer Güner. Aramızda anlaşıp, sokaktan geçen çocukların eline 25'er kuruş verip onun yanına gönderirdik deplek sormaya Sonra herkes deplek sormaya başladı. Birgün Ömer amca benim yanıma geldi: "Yav Nedim, ne çok deplek soran var, herkes deplek soruyor. Bu ara düğünler çoğaldı mı ne? Antakya'ya gedip deplek alıcım." Dedi. Ben de "Get al Ömer emmi, eyi olur." Dedim. Birgün gitmiş Antakya'ya, iki - üç çuval deplek alıp gelmiş. Tabi biz ondan sonra hiç çocuk göndermedik deplek sormaya. Esnaftan da kimse sormuyor depleği. Ardından bir hafta geçti, küfür ede ede benim yanıma geldi."Yav heç deplek soran yok, sanırsam bir depleklen elli düğün çalıyor bunlar. Zaten 5 denesi yolda gırıldı, neye aldım ki ben bu deplekleri? Ondan sonra bağırmaya başladı: "Nerde bu deplekçiler? O kadar deplek istediniz, işte size iki çuval deplek.” Bağıra bağıra küfür ediyor. Bu olaya aylarca güldük.
AK: Bir de paket olayı var. Esnaf yine arasında anlaşmış, Nedim Abime bir paket hazırlamışlar. Nedim abim İskenderun'dan nişanlı. Paketin gönderen kısmına nişanlısının adını soyadını yazmışlar. Kutu da hediye paketi şeklinde. Kutuyu bir minibüs muavini ile abime gönderdiler. Ben dükkândayım, abimi çağırdım, "Abi sana bir paket geldi." Dedim. Kutuyu görünce çok heyecanlandı. Çünkü gönderen nişanlısı. Bu arada herkes toplandı. Kutunun üstündeki kurdelelerden birini söktü, sonra bize bakarak böbürlene böbürlene diğer kurdeleleri sökmeye başladı. Son kurdeleyi sökerken oradaki herkes çok heyecanlanmış gibi yapıyordu. Kutu açıldı, içinde üç salatalık, iki tane biber. Bize bakti "Bu kesin sizin oyununuz oğlum." Dedi. Herkes kahkahayı bastı. Böyle işte. Sabaha kadar anlatsam bu şaka hikayeleri bitmez.
AK: Bir de hiç unutamadığım bir anım var çarşıda. Birgün Kötüuş (Remzi Karakayalı), şimdi belediyede çalışan Remzi'nin dedesi olur.) bizim dükkana geldi. Geldi birşeyler aldı gitti. 10-15 dakika sonra bir dışarı çıkayım, hava alayım dedim. Tam dışarı çıkarken bir baktım kapının orada bir cüzdan. Çok şaşırdım. Yerden aldim cüzdanı içini açtım, cüzdanın içi ağzına kadar para doluydu. Sağa-sola baktım kimse yok. Hemen götürüp kasanın yanına koydum. "Bu para kimin?" diye düşünüp durdum. Çok paraydı korkuyordum. Paranın başına birşey gelse altından kalkamazdım. ilan ettirsem karışıklık çıkardı. İçerisinde kimlik olup olmadığına bile bakamadımn korkumdan. O gün kimse gelip sormadı parayı. Ertesi gün ikindiye doğru Kötüuş'un oğlu Erdal (Karakayalı) geldi. O da biraz alışveriş yaptı. Tam giderken dedi ki; "Babam parasını kaybetmiş. Onu anlatıyor evde, bu gece hiç uyumadı." Dedi. Benim jeton o an düştü. O kadar düşündüm kim geldi kim gitti diye ama kötüuş hiç aklıma gelmemişti.
Erdal'a; "Baban nerede?" diye sordum. "Evde" dedi. Kasanın yanından cüzdanı çıkardım, Erdal'a gösterdim, 'Bak Erdal; bu cüzdanı dün buldum, dünden beri ben de hiç uyuyamadım." Dedim ve cüzdanı Erdal'a verdim, bu para babanın dedim. Erdal sevinçle cüzdanı aldı, gitti. Şöyle bir saat sonra Kötüuş geldi. "Oğlum, sen nasıl bir evlatmışsın, bu parayı bulanın çoğu geri vermezdi." Dedi. Ondan sonra cüzdanı açtı, paralanı gösterdi. "İstediğin kadarını al." Dedi. "Olmaz." Dedim. "Ben, sizin talebenizim, bana yakışmaz." dedim. Sonra zorla bana bir kebap parası verdi. "Al bunu, git karnını bir güzel doyur." Dedi. Ardindan ekledi; "Bu benim üç aylık maaşımdı. Dedi. Ben bunu duyunca çok şaşırdım. Çünkü o para şimdiki zamanın parasıyla yaklaşık 7.500 TL demekti. İşte böyle. Erzin'de esnaflık böyle güzeldi...
Bu güzel sohbetin ardından Adil ağabeye teşekkür edip yaylayı fotoğraflamaya başladık.
1- Garsambaç: Buzun rendelenmasi ve meyve suyuyla karıştırılmasıyla elde edilen bir dondurma çeşidi
2- Deplek: Kasası pişmiş topraktan yapılan darbuka.
Roportaj: Gazete Erzin (Hüseyin Ertaç ) /Fotoğraflar: Zafer Yanar