ERZİN’DE SAĞLIK

Türklerde sağlık, tabiatın acımasız koşullarında deneme-sınama ile uygulanmaktaydı. Kır hayatında hayvanlarının çabaları onlara örnek olurdu. Yaşlı ve tecrübeli, hatta hünerli insanların tedavilerine razı olup, inançları ile zorlukları yenmeye çalışırlardı. Halkın arasından çıkan Lokman Hekimleri’n duyumları ve tecrübeli uygulamaları tedavinin temelini teşkil ediyordu. Aşiretin tüm varlığı olan hayvanlar yaşamın vazgeçilmez unsurları arasındaydı. Bu nedenle bulaşıcı hastalıklar dahil her türlü sağlık sorununu, bitki ve hayvanlardan elde ettikleri doğal ilaçlarla çözüyorlardı.

Türkmenlere göre kızamık hastalığı, 40 gün sürerdi. Hastalık günlerinin yarısına kızamığın çıkması, diğer yarısına da kızamığın batması denirdi. Tedavide ön koşul pekmez ve yoğurt yedirmekti.(200) Çiçek hastalığında aşıyı uyguluyorlardı. Çiçek hastası olan çocuğun bulunduğu çadıra veya eve bütün aşiret çocukları götürülürdü. Sağlam çocuğa hastanın irinlerinden sürülür ve bir iğne ile mikrobun kana karışması için o bölge delinirdi. Böylece çocuklar aşılanmış olurdu. Sıtmanın tedavisi kusma yoluyla yapılırdı. Akrep sokmasına karşılık, yine akrebin zeytin yağda eritilmiş parçaları sürülerek tedavi edilirdi. Hastalık tedavisinde hayvan dışkılarından büyüye varıncaya kadar pek çok uygulamalar yapılmaktaydı.

Osmanlı Döneminde yerleşik kentlerde başlayan bilinçli sağlık kuralları kırlarda da uygulanmaya başlandı. Saray ve çevresinde başlayan tedavi yöntemleri halka da ulaştırıldı. Özellikle askeri birliklerdeki gezici hekimler deneyimlerini kırda yaşayan göçebelere de aktarırlardı. Osmanlı Devleti’nin 18 yüzyıl sonu ve 19 yüzyıl başındaki yenilgileri bütün yurtta bulaşıcı hastalıklarda çok büyük sorunlar doğurdu. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı ile 1912-1913 Balkan savaşları Rumeli’den Anadolu’ya çok büyük göç dalgalarına neden oldu. İşte bu göçler aynı zamanda bulaşıcı hastalıkları da gittikleri her yöreye taşıdı. Kolera, Tifo, Tifüs gibi hastalıklar binlerce cana mal oldu.(201) Bu hastalıklar yanında fakirlik nedeniyle yeterli beslenemeyen halkın başına Verem Hastalığı da bela olmaya başladı. Ayrıca Firengi ve Sıtma da Cumhuriyet döneminin amansız hastalıkları arasında ön sıralardaydı.

Cumhuriyet döneminin ilk yılları yoksul ve yenilgi ile biten savaşların zayıflattığı ülkede pek çok sorunlarla birlikte hastalıklar da başladı. Bütün yurtta Verem, Firengi ve Sıtma hastalıklarıyla çok boyutlu mücadele gerekiyordu. Hekim azlığı, ilaç yokluğu ve mevcut olan tedavi ilaçları ile araçlarının halka ulaştırılması da olayın başka bir cephesiydi. Bu nedenle Cumhuriyetin ilk yıllarında sağlık konusu ön plana alınarak 1923 yılında “ Zorunlu Hizmet Yasası” çıkarılıp, doktorluk mesleği cazip hale getirildi.(202) Türkiye Devleti’nin elinde bu yıllarda toplam 86 hastane ve 6437 yatak bulunuyordu. Yine bu mekânlarda ve serbest çalışanlarla birlikte 554 Doktor, 60 Eczacı, 560 Sıhhiye Memuru ile 130 Ebe vardı. Bir doktora 19.860 kişi düşmekteydi.

Türkiye genelindeki bu sağlık hizmetlerinin büyük bir bölümü kentlere tahsis edilmişti. Kırsal alandaki halka destek ancak kişinin ekonomik gücü ile bağımlıydı. Dönemin ilk hastalık savaşı, 1925-1928 yılları arasında çıkarılan yeni yasalar sayesinde Sıtma ile başladı. Ankara’dan başlayan bu mücadele Aydın, Konya ve Adana’ya ulaştırıldı. Adana’da 1928 yılında “Sıtma Enstitüsü” kuruldu. Doğu ve Güneydoğuya bu merkezden hizmet götürüldü. Yeni bir yasa ile asker ve sivil bütün doktorlar Sıtma stajına tabi tutuldular.1926 yılında Adana, Mersin ve Cebel-i Bereket’te Sıtmadan şifa bulan 30.208 kişinin, 1928 yılı sonunda 148.758 kişiye çıktığını gözlemliyoruz.(203) Bölgemizdeki Sıtma Mücadelesi Eko-Sistem de de kendini göstermişti. Gazi’nin çiftliği ve diğer bölgedeki bataklık arazide Okaliptus ağaçları dikildi. Atatürk’e hediye edilen bu arazide Mehmet Keçioğlu isimli uzman Sıtma ile mücadelede çok büyük gayretler gösterdi.(204) Adana ve o bölgedeki çektik ekiminde yapılan bir düzenleme ile Sıtmanın % 20 azalması sağlandı.(205) Adana ve Ceyhan’da 27.5.1945 tarihi itibariyle kurulan 25 yataklı seyyar hastanelerle Sıtma Savaşı’na devam edildi.(206) Adana Sıtma Enstitüsü’nde eğitilen hekimler Sıtma Bölge Başkanlıkları’nda görevlendiriliyordu.(207) Sıtma Savaşı’nın olağanüstü mücadelesinde Antakya ili ön sıralarda bulunmaktaydı.(208) Sıtma ile savaş için çıkarılan 26.3.1945 tarih ile 2772 sayılı yasa ile Seyhan (Adana) ili de 53 merkezin içine alınmıştı. Sivrisinek yatakları olan bataklıkların kurutulması ve sıtma tedavisi ile ilgili kurslar açılarak mezun olanlar halka hizmet için gönderiliyordu. Ayrıca, okullarda kampanyalar açılarak öğrenci ve veliler eğitiliyordu.(209) Sıtma savaşında 1930 yılında 11 bölgede 395 mahalle ve 3.131 köy de tarama yapılarak 1.435.912 kişi muayene edilerek, 308.728 i tedavi edilmiş ve 23.241 kişi de korumaya alınmıştı.

Cumhuriyet döneminin Güney ve Güneydoğu Bölgesi’ndeki en önemli mücadelelerden birisi de Trahom adı verilen göz hastalığı idi. Bu konuda da 1925 yılında başlayan mücadele kısa dönem içinde başarı ile sonuçlandı. Malatya ve Adıyaman’da kurulan Trahom Savaşı Hastaneleri ve bunlara bağlı gezici ve sabit örgütler ile Dispanserler ve Köy Tedavi Merkezleri sayesinde çok iyi sonuçlar alındı. Mücadele Köy birimlerine kadar ulaştırıldı ve ücretsiz dağıtılan ilaçların etkisiyle bulaşıcı olan bu hastalığın önüne geçildi. Hastalıkla mücadelede 1933 yılına gelindiğinde 9 hastane ve pek çok dispanser de 14.313 kişi ameliyat edilmiş olup, 4.260.017 kişi de ilaç tedavisi görmüştür.

Cumhuriyet döneminin bulaşıcı ve salgın olan hastalıkları arasında Verem ve Kuduz hastalığı da bölgemizde yoğun olarak yaşanmıştır. Verem daha çok büyük kentlerde salgındı. Kuduz hastalığı için Türkiye genelinde 1933 yılında 26 yerde merkez oluşturuldu. Veremle ilgili aşılama 1927 yılından itibaren İstanbul’dan başlatıldı. Sonraki yıllarda Kolera, Çiçek ve Difteri gibi hastalıklarda da aşı uygulamaları yapıldı. Hastalıklarla savaşlarda Köy Kanunu (1924), Firengi (1921), Sıtma Mücadele (1945), Belediye Kanunu ( 1930), Umumi Hıfzısıhha Kanunu (1933) ve Sağlık Hizmetleri Temel kanunu (1987) Türkiye genelinde çok önemli aşamalar kaydetti.

Erzin cephesinde sağlık konusunda 1948 yılı itibariyle serbest bir doktorun bulunduğunu Belediyeler Yıllığı Dergisi’nden anlıyoruz.(210) Yine aynı dergide kentin temizliğinin Belediye tarafından düzenlendiğini ve çöplerin 2 km uzağa döküldüğünü, bir umumi tuvalet ve bir hamamın bulunduğu belirtilmektedir. İlk Sağlık Ocağı’nın 1950 yılında Eski Erzin Belediye binasında açıldığını tespit ediyoruz.(211)

1963- Erzin İlçesi ilk Ecza Dolabı- Yrd.Doç. Osman ÖZER ve Akın ÖZER

Erzin'de 2005byılı itibariyle 4 Sağlık Ocağı ve Belediye bünyesinde bir sağlık ünitesi var. Başlamış, Gökdere, Yeşiltepe ve Turunçlu köylerinde sağlık evleri mevcuttur. Ayrıca;12 Eczane, 4 özel doktor muayenehaneleri, 5 Diş Hekimi ile 2 Özel poliklinik hizmeti verilmektedir.(212) Erzin Devlet Hastanesi yapımına 1994 Aralık ayı itibariyle başlanmış olup 1.6.2009 tarihinde hizmete girmiştir.

KAYNAKLAR :

  1. Ali Rıza Yalman (Yalkın) Cenup’ta Türkmen Oymakları I. İstanbul 1977 Milli eğitim Basımevi 292 s.
  2. Prof. Dr. Ekrem Kadri Unat. Osmanlı İmparatorluğunda 1912-13 yıllarındaki Kolera salgınları ve bunlarla ilgili olaylar.Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları I. İstanbul 1995 S:55- 65
  3. Meliha Özpekcan. Büyük Millet Meclisi tutanaklarına göre Türkiye Cumhuriyeti’nde Sağlık Politikası (1923-1933) Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları VIII . İstanbul 2002 S:163-271
  4. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi 23.3.1929
  5. Süleyman Sökmen .1308 (1890)
  6. Ulus Gazetesi 16.3.1940
  7. Ayın Tarihi 1945/5
  8. Dr. Ratip Kazancıgil 1920
  9. Ulus Gazetesi 4.7.1945
  10. Köy Postası Dergisi. 9.4.1945
  11. Belediyeler yıllığı.C:I İller Bankası Ankara 1949 Güney Matbaası 815 s.
  12. Hatay İl yıllığı 1967 .
  13. 2005 yılı Erzin Kaymakamlığı Brifing Dosyası

Telif Hakkı 2021. Tüm Hakları Saklıdır.