MAHALLİ OYUNLAR

Mahalli oyunlar içinde, ikili, dörtlü ve daha çok gurublarla oynanan oyunlarımız vardı Gurubların tespiti iki güçlü ve lider kişiliğe sahip çocuğun karşılıklı yarışması ile seçilirdi. Oyunu idare edecek iki kişi karşı karşıya geçerek, kendi ayaklarını birbirine ekleyerek sıra ile saymaya başlarlardı. Sayım sırasında birbirlerine doğru ilerlerken liderlerden birisi “ bastım” diğeri “ kestim “ derdi. Böylece birbirlerine yaklaşarak arada sözlü darbımeseller söyleyerek ( kırk üç, gondura biç, kırk dört, kırkbeş, kırk altı v.b.) birbirlerine kavuşuncaya kadar devam ederlerdi. Sonunda ayağının ucu üstte kalan ilk seçme hakkına sahipti. Tabiki bu ilk seçim duygusal veya en iyi oynayan kişiyi seçmek için yapılırdı.

Erkek Oyuncu gurubları genellikle boş arazide temiz ve çimli alanlarda oyunlarını oynarlardı. Kız oyuncular ev içinde veya ön bahçede oyunlarını oynarlardı. Şimdi burada gurub oyunlarından örnekler verelim.

#ARTTIRMAÇ OYUNU

Her iki gurubtan birer mendil çıkarılır, içine eşit ağırlıkta taş konarak mendil bağlanırdı. Gurub liderinden başlamak üzere bir ucundan ağıza alınan mendil, sallanarak olabildiğince uzağa atılırdı. Birlikte yapılan ölçüm sonucu, yarışmayı kazanan gurub ağırlığı eşit dağıtılarak ölçülen mesafeden, atılan mesafeye kadar diğer gurubun sırtına binerek eğlenceli ve alaylı bir şekilde taşıttırıldı.

#BEŞ TAŞ OYUNU

Genelde kızlar tarafından oynanırdı. Taşlar, ortaya konur ve bir tanesi havaya atılarak, havadaki taş yere düşmeden, yerden yeni bir tanesi alınarak, yere düşen taşla birlikte tek elle havada kapılmaya çalışılırdı. Oyunu tanımlamak esastı. Oyun sırasında herhangi birinde aksama olursa, örneğin; avuç içindeki taş düşebilir veya yerdeki taş alınamazsa, oyunu oynamak karşı tarafa geçerdi. Ayrıca beş taş oyununa benzeyen fakat dokuz taşla oynanan “Bir Benim Oyunu” da aynı şekilde oynanırdı.

#BİLYE

Önceleri “cıncık “bilye dediğimiz plastik bilyeler yokken, araçların demirden yapılmış motor bilyeleri ile oynanırdı. Bu oyun da genellikle gurub halinde oynanırdı. Belli uzaklıkta bir çukur kazılırdı. Karşı tarafın bilyesi yere konurdu.Yerdeki karşı tarafın bilyesi, diğer gurubun bilyesi ile uzaktan vurularak o çukur içine götürülmek istenirdi. Bilyesi ağır ve büyük olan genellikle oyunu kazanırdı. Kazanan taraf karşı tarafın bilyesini alırdı. Bu bilye oyunu iki kişi ile de oynanırdı. Şöyleki: İki kişiden birisi bilyesini çukura atardı. İkinci kişi kendi bilyesini o bilyeye doğru fırlatırdı. İkinci atan iki bilye arasındaki boşluğu, kendi karışı ile (karış:baş parmak ile serçe parmaktan bir önceki yüzük parmağının en geniş biçimde açılmış şeklidir.) ölçerdi. Bu ölçümde iki bilye arasına karışını açtığında dokunabilirse karşı tarafın bilyesini kazanırdı.

#ÇELİK-ÇOMAK OYUNU

Ağaçların (özellikle dut ağacı) en az bir yıllık filizinden, 30-40 santimlik bir parçanın , iki ucu yassı olacak şekilde kesilerek “çellik” dediğimiz araç ile 80-90 santimlik ele rahat oturan “çomak”(sağlam sopa) ile oynanırdı. Gurublar belli olunca” üfrükleme” dediğimiz ve öncelik sırası alınacak olan oyun başlardı. Yere kazılan çukura çellik dediğimiz araç enlemesine konurdu. Sopa da (çomak) çukurun içindeki yatay duran çelliğe dikey gelecek şekilde yerleştirilirdi. Çomak iki elle kavranarak, çelliğe doğru hamle yapılarak çellik olabildiğince uzağa fırlatılırdı. Hangi gurub daha uzağa atarsa o öncelik alırdı.

Gurublar karşılıklı olarak yerlerini alarak oyun başlardı. Çukur üstünde enlemesine duran çellik, çomakla uzağa atılırdı. Rakip gurubun elemanları, çelliği havada kapmaya çalışırdı. Çelliğin havada tutulabilmesi için bazen gurublar arası anlaşmalı olarak, ceketler ters giyilir ve çelliğin zaar vermeden yakalanması sağlanırdı. Eğer çellik havada tutulursa oyun karşı tarafa geçerdi. Tutulamazsa, çellik kazılan çukurun ucuna konur, sopa ile hafifçe vurulaak, tahminen 50-60 santim yükselmesi sağlanır ve yere düşmeden çomak ile vurularak olabildiğince uzağa gitmesi sağlanırdı. Çellik havada iken yine karşı gurub tarafından yakalanmya çalışılırdı. Eğer çellik tutulamazsa, düştüğü yerde yeniden havalandırılarak vurulur ve bu hareket üçe tamamlanırdı. Böylece başlangıç noktasıyla üç defada vurulan uzaklığa kadar kazanan taraf karşı gurubun sırtına binerdi.

#KÜSKÜÇ OYUNU

Bu oyunda da yine bir yaşını doldurmuş ağaçtan ( özellikle dut ağacı filizi ) kesilen filizlerin uçları sivriltilerek 50-60 santimlik küskü adı verilen sopalar hazırlanırdı. Her gurub kendi sopasını kendi yapardı. Küskünün hazırlanması maharet isterdi. Guruplar belli olunca oyuna ilk başlama, yazı tura veya iki elden birisine konan taşın bilinmesiyle başlardı. Bu oyunda sivri küskü kadar, oyunun oynandığı zemin de çok önemliydi. Sivri küskünün yere saplanması için yumuşak toprak ve çimenli bir zemin gerekirdi.

İlk gurup küsküyü yere saplardı. Karşı taraf, onun küsküsünü devirebilmek için ustaca küsküsünü yerdeki küsküye sallardı. Herkes kendi küsküsüne özel bir işaret veya çentik atarak belli ederdi. Sallanan küskü yerde saplanmış olan küsküyü devirdiğinde oyunu kazanır, her iki tarafın birlikte belirlediği uzaklığa karşı tarafın sırtında taşınırdı.

#BİRDİRBİR OYUNU

Guruplarla oynanan bu oyunda da kurayı kazanan taraf oyuna başlardı. Oyunun başlaması için kaybeden taraftan iki kişi birbirlerine karşılıklı yüz yüze gelerek ayakta yine birbirlerinin omuzlarından tutarak kafa kafaya verirlerdi. Oyunda ilk oynama hakkını kazanan tarafın elemanı uzaktan hızlanarak gelir, yere paralel olarak duran kişinin kalçalarına elini koyarak takla atıp karşı taraftaki elamanın sırtına hızla düşüp, kalçasını onun kalçasına vurarak, onu yıkmağa veya dengeyi bozarak ayakta birbirlerine destek veren kenetlenmeyi bozmaya çalışırlardı. Eğer ayaktakiler yıkılmazsa yatan taraf kazanır ve karşı taraf yatardı. Oyun sırasında yatan taraf yıkılırsa, oynayan gurubun ikinci elemanı oyunu devam ettirirdi. Oyun esnasında oyunu ilk başlatan oyuncu “ birdirbir” narası atarsonra gelen “ ikidiriki “ diye devam eder. Gurubun son elemanına kadar bu sayma işlemi tekrarlanırdı. Bu oyun en az iki kişi veya bir çok kişilerin bir arada oluşturduğu gurublarla da oynanırdı.

#ÇÜŞŞÜLÜM EŞEK (DINDIN ARI)

Bu oyun en az 4 kişilik, 2 gurub halinde oynanırdı. Yazı-turada oyun oynama hakkını kaybeden gurub, 4 kişi bir arada kafalarını birbirlerine dayayarak ve kollarını da birbirlerine geçirerek, birbirlerinin omuzlarından sıkıca tutarlardı. Karşı gurubun her biri kendi seçtiği rakibin üzerine atlayarak biner ve orada uzun süre durabilmek için kendini korumaya alırdı. Altta kalan gurubun elemanları kenetlenmeyi bozmadan sağa sola dönerek üstekileri düşürmeye çalışırlardı. Uzun süre durabilen taraf sırtta kalmanın zevkini ve keyfini sürerdi.

#GALA OYUNU

İki gurub halinde taşlarla oynanırdı. Guruplar belirlenmiş bir mesafede dikilen yassı taşlara, yine çevreden toplanmış taşlarla ” gala ” dediğimiz o yassı dikili taşları devirmeye çalışırlardı. Dikili taşlar iki tarafta en az üç adet olurdu. Taşları deviren taraf diğer tarafın sırtına binerek aradaki mesafede eğlencenin tadını çıkarmaya çalışırdı.

#FOL (TOPAÇ) OYNAMAK

Topaç çevirmek yine iki gurubun belirlediği alanda oynanırdı. İlk oynama tespiti ile birlikte kaybeden taraf topacını, ipiyle birlikte yere fırlatır, karşı taraf onun topacının üzerine kendi topacını fırlatarak, onu zedelemeye veya kırmaya çalışırdı. Bu oyunda büyük ve ağır topaçlar ile ucu sivri nalbant çivileri olan topaçlar tercih edilirdi. Ayrıca, topaçların aynı anda yerde çevrilmesi ile birlikte müsabakalar tertiplenir, uzun süre dönen (Uyuyan topaç ) denirdi, topaç diğerinin topacını kazanırdı.

#GINGIRGOÇ (TAHTIRAVALLİ) OYUNU

Bu oyun tahtıravalli dediğimiz 360 derece dönebilen bir ağacın iki ucuna en az ikişer kişilik gurublarla binilerek oynanırdı. Bu oyunda esas olan ağaçtan düşmden dengede kalabilmektir. Ani ve sert hareketlerle ters yönede dönebilmek için ayakların (eşle birlikte) güçlü ve maharetli olması gerekirdi. Yine sonuçta ödül sırta binmekti.

#PATLANGAÇ OYUNU

Bu oyun bir nevi savaş oyunu idi. İncir ağacının en az bir yılık filizinin, içinde bulunan damarı (Ateşte kızartılmış şiş veya kalın telle dağlanarak kanal açılmaya çalışılırdı) büyütülerek kanal açılmsı ile bir tabanca yapılırdı Bu deliğe uygun şartlarda grebilecek bir çubuk (Özellikle Çitlenbik ağacı veya kirazdan) hazırlanırdı. Ağızda çiğnenmiş kâğıt parçaları tabancanın kanalına tıkılır ve çubukla dürtülerek kâğıdın fırlaması sağlanırdı.Kâğıt kanaldan dışarı çıkarken büyük bir patlama sesi duyulurdu. Bu sesin büyüklüğü, kâğıdın uzağa fırlatılmasıyla doğru orantılıydı. Bazen bu kâğıt mermiler rakibin yüzüne ve gözüne ani darbeler yaparak zarar da verirdi.

#PISLANPAPIR OYUNU

Bu oyuna “ mullara” veya “ tu çayır bir “ de denirdi. Oyun bir ebe dediğimiz, oyuncu ile birden fazla katılımcıdan oluşmaktaydı. Ebe denilen oyuncu 90 derece eğilerek gözleri kapatılacak şekilde başka bir oyuncunun kucağına kapanırdı. Ebeyi kucağına yatıran oyuncu “ mullara mullara ordan kalk başka yere “ diyerek, saklanan oyuncuların yerlerini değiştirip ebeyi şaşırtmaya çalışırdı. Ebe, tamam oldu sesi ile birlikte ayağa kalkar, çevreyi dolaşak saklananları tespit edip, gözlerinin kapatıldığı merkeze hızle dönüp, gördüğü ve tespit ettiği saklanan oyuncunun adını söyleyip, “ tu çayır bir “ nidasıyla o oyuncuyu saf dışı ederdi. Ebe diğer saklanan oyunculara da aynı uygulamayı yapardı. Ancak, ebe merkezden uzaklaşarak saklanan oyuncuları tespit etmeğe çalışırken saklananlardan merkeze en yakın olan oyuncu gizlice yer değiştirip, merkezi ele geçirmeğe çalışırdı. Eğer ebe, bütün oyuncuların yerlerini isimleriyle söyleyerek tespit edebilirse, ilk ismini söylediği oyuncu ebe olurdu. Bu tespitler esnasında merkez diğer oyunculardan birisi tarafından ele geçirilirse, ebelik yine eski oyuncuda kalırdı.


Bu oyunların dışında , denize gidenler oradan “ sıypak (kaygan) taş” denilen aşınmış ve yüzeyi düzleşmiş taşlardan (Bu taşlar, turşu kavonazlarının üzerine de konarak, turşu yapılan malzemenin su içinde kalmasını ve dibe çökerek tuzlu suyu emmesini de sağlardı) toplarlardı. Bu toplanan taşlarla özellikle baharlada ( turşular bahara kadar bittiğinden taşlarda açığa çıkardı.) portakal ağaçlarının havuzlarının içinde ( Havuzlar çapalanmış ,temizlenmiş ve yumuşak hale getirilerek, taşların kolay kayabileceği bir ortam oluştuğu için ) şehirler ve köyler kurulur taşlar hareket ettirilirken oyuncu tarafından ağızdan verilen özel seslerle; Traktör, kamyon, otobüs ve taksi gibi araçları sesleri taklit edilerek turlar atılırdı. Bazen havuzlar arasında satlerce oynanan bu oyunlardan anneler çocuklarını yemeğe zorla götürebilirlerdi. Ayrıca, portakal bahçesinin sulanması veya havuzların kazılması esnasında oyun yerleri bozulduğu için, çocuklar çok üzülerek aile ile ters düşebilirlerdi.

Ayrıca, Toros dağlarında bulunan yaylalarda, çocuklar dört tekerlekli kayma arabaları ile meyilli arazilerde çok tehlikeli turlar atarlardı. Yayladaki çam ağaçlarının kalın ( ağacın kuzeyine rastlayan yeri ) kabuklarından, bıçaklarla oyarak, kamyon, otobüs, jeep, taksi gibi araçların çeşitli modellerini yapanlar kışın evlerde onlarla oynarlardı. Hatta bu oyuncaklar, çocuklar arasında para ile alınıp satılırdı.

Telif Hakkı 2021. Tüm Hakları Saklıdır.